Çocukluk

Çocukluk

Dünyaya bir kez çocukken bakarız.

Gerisi hatıradır.


Buraya özel şeyler yazmak konusunda her ne kadar çekincelerim olsa da yakın çevremden kimsenin girip profilime bakıp profilime sabitlediğim linke tıklamayacağı yönünde bir düşüncem var. Yanlış edip etmediğimi zaman gösterecek ama 1 ay önce atmış olduğum şu anlık geride bırakmayı planladığım videodan sonra bu tarz bir konseptin çok daha uygun olacağını düşünüyorum.

Hayata 15 Ekim 2001 tarihinde Ankara/Yenimahalle'de geldim. Doğumum sırasında göbek bağının boynuma dolanması sonrasında birkaç dakika nefessiz kalmış ve doğum esnasında beyin felci geçirmişim. Doğduktan sonra eve getirildiğimde ilk başta kimse bir terslik anlamasa da annem benim dengede duramama ve kollarımı düzgünce hareket ettiremememden şüphelenip hastaneye başvurmuş ve orada serebral palsi tanım konmuş.

Yürümeye 3 yaşında başlamışım. Yürümeye çalışıp sürekli yere düştüğüm o yılları hayal meyal hatırlıyorum. Normal bir çocuğunsa yürümeye başlama yaşı en geç 1.5 yaş civarları diye biliyorum. Ben işleri biraz yavaştan almışım.

İlk başta bir devlet hastanesine gittiğimizi ve buranın evimize uzak olduğu için birkaç hafta bize ayrılan yatakta annemle kaldığımızı hatırlıyoum. O süreçte evimi, oyuncaklarımı, çizgi filmleri ve babamı çok özlediğimi hatırlıyorum. Devlet hastanesinin yemeklerinin standart bir kokusu oluyordu o koku da burnumdan şu an bile gitmiş değil.

Yatılı kaldığım devlet hastanesinde birkaç hafta veya ay fizik tedavi gördüm. Bu süreçle ilgili olarak ufacık olmamın faydalarını kullanıp beni alıp açma germe yapamayacakları yerlere saklandığımı ve doktorumu ağlattığımı hatırlıyorum, benim iyiliğimi istiyordu ama açma germe yaparken canım yandığı için kaçıyordum sanırım. Yine o hastaneyle ilgili hatırladığım şey belki ilk arkadaşım olan bir kız. Arada bir oyunlar oynar birbirimize hastaneden bir şeyler gösterirdik. Bir gün hastaneye oyuncakçı gelmişti ve annem bana tahta bir at arabası almıştı ve ben bu at arabasını arkadaşıma göstermiştim hatırladığım en son hastane anısı bu.

Devlet hastanesinden sonra annemin ilkokul öğretmeninin Ankara'da bir özel eğitim merkezi işlettiğinin bilgisini alıyoruz ve oraya yazılıyorum. 4-5 yaşımdayken o binaya ilk girişimi, annemin ve abimin elini tutuşumu ve yere ne kadar yakın olduğumu hatırlıyorum. Yaklaşık 15 16 yaşıma kadar da aynı yere gittim.

Cerence'idi sanırım gittiğim özel eğitim merkezinin adı. Annemin öğretmeninin de özel duruma sahip Ceren isimli bir kızı vardı. Ceren Abla'nın bilinçli bir ailede yetiştiği çok kolay bir şekilde anlaşılabiliyordu. Ben annemin olabileceği en iyi anne babamın da olabileceği en iyi baba olmak için çalıştığından eminim ve onları çok seviyorum ama hep bilinçli bir ailede yetişsem nasıl bir mentalim ve iç dünyam olurdu diye düşüneceğim sanırım.

Engelli bir çocuk olarak yaşıyor olmak ve ailemin bu konuda özellikle bilinç sahibi olmayışı sebebiyle küçükken çok üzüldüğümü hatırlıyorum. O kadar insan varken neden ben bu şekilde doğmuştum ve neden ömrümün sonuna kadar bu şekilde devam etmek zorundaydım hep kendime bunu soruyordum. Bu soruya geçen onca yıl sonrasında hala verecek iyi bir cevabım yok sadece şunu biliyorum her güzel şey gibi her kötü şeyin de bir sonu var hiçbir şey sonsuza kadar sürmeyecek.

Bu yazıya hayatımın yarısını direkt dahil etmem tabii imkansız fakat sadece çocukluğumdaki bazı anımsadığım olayları ve bana nasıl hissettirdiklerini yazmak istiyorken kendimi çok fazla anının içerisinde buldum ve daha fazla uzatmamak adına biraz kısa keseceğim.

Çocukluk bir insanın hayatını asıl yaşadığı tek dönemdir. Bu dönemde yaşadığı ve gördüğü şeyler belki gelecek 70 yılını temelinden etkiler. Ben çok şanslı veya çok şanssız bir çocuk değildim ama çok keyifli geçirdiğim birçok anı ile çocukluğumu çok seviyorum. Hayatımın çoğu noktasında bazen durup orada maziden izler buldukça keyifleniyorum ve bu aralar özellikle bunları çıkartmaya çalışıyorum.

Evdeki bilgisayarımız çok kötü ve sürekli bozulan bir bilgisayar olduğu için sürekli bir şeyler oynamak veya en temelinden bilgisayarı açmak için bile uğraşmak gerekebiliyordu. Bu benim bilgisayara karşı ilgimi büyüten ana etken oldu buna inanıyorum. Eğer hiçbir sorun olmasaydı bilgisayarımızda ve tüm oyunlar donmadan açılıyor olsa bu kadar keyif almazdım. Şu an çok iyi bir sisteme sahip olmama rağmen eski oyunları indirip düşük çözünürlüklerde oynamanın verdiği tat hala bir başka geliyor.

Son olarak civcivlere bir değinip bu yazıyı bitirmek istiyorum. Civcivler benim için hep en tatlı hayvanlar olmuşlardır. Neden hiçbir fikrim yok ama ne zaman pazarda bir yerde civciv görsem zorla anneme bir tane aldırtmaya çalışıyordum. Abim üniversite sınavına hazırlandığı için evde civciv istemiyordu bir dönem ama o dönemde de üst komşumuz Burak'ın civcivleriyle ilgileniyordum. Civcivlerle ilgilenmek çok büyük bir keyif veriyordu onları çok seviyordum. Canlarının yanmayacağını bilsem gerçekten sımsıkı sarılıp öpmek istiyordum. Civcivler çok dayanıklı hayvanlar olmadığı için en ufak hastalıkta ölüp gidiyorlardı ve peşlerinden günlerce yas tutuyordum. Ama orana bakarsak bakıp büyütüp çiftliğe verdiğim civciv sayısı elimde ölen civciv sayısından çok daha fazladır.

Dediğim gibi hayatımın 10-12 yılını buraya yazmak çok meşakatli olur ve kimse zaten okumayacaktır o yüzden kendimi yormaya gerek yok. Çocukluğumun olumlu ve olumsuz getirileri beni bugüne getirdi ve şükür etmekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Hoşça kalın...

Read more

Türkiye’de Mahalle Berberi Deneyiminin Sosyo-Kültürel ve Psikolojik Boyutları: Zorunlu Memnuniyet, Tekdüze Estetik ve Mahremiyet İhlali Üzerine Bir İnceleme

Türkiye’de Mahalle Berberi Deneyiminin Sosyo-Kültürel ve Psikolojik Boyutları: Zorunlu Memnuniyet, Tekdüze Estetik ve Mahremiyet İhlali Üzerine Bir İnceleme

Özet: Türkiye'de mahalle berberleri, sadece saç ve sakal kesimi hizmeti sunan yerler olmaktan öte, toplumsal etkileşim, geleneksel iletişim biçimleri ve zorunlu kabullerin sahnesi haline gelmiştir. Bu çalışmada, mahalle berberi deneyiminin bireysel estetik tercihlerin karşılanmasındaki yetersizlikleri, iletişimsel zorunlulukları ve fiziksel mahremiyet algısındaki sorunları ortaya koymak amaçlanmıştır. Nitel gözlemler ve

20-30 Yaş Arası Hâlâ Yemeğinden Malzeme Ayıklayanlar: Bir Davranışın Sosyolojik ve Psikolojik Analizi

20-30 Yaş Arası Hâlâ Yemeğinden Malzeme Ayıklayanlar: Bir Davranışın Sosyolojik ve Psikolojik Analizi

Restoranlarda ya da ev yemeklerinde sıkça karşılaştığımız bir manzara: 25 yaşında bir birey, önündeki hamburgerin içinden domatesi itinayla çıkarıyor; bir diğeri, lahmacunun üzerine limon sıkılmasına bozuluyor. Hele ki turşu... "Ben sadece turşusuz istiyorum." Bu tür cümleler, artık çocuk yaşlardan çıkmış bireylerin hâlâ yemek seçmesi üzerine düşündürücü bir alan